“Ki herkes küçüğüne ve büyüğüne kadar beni bilecekler.“
Yirmiyahu / 31-33
Bu cümleyi okuduğumda içimde umuttan çok daha öte duygular şekillenmeye başlamıştı. Çocukluğumuzdan beri bizlere salık verilen “inanmak, tapınmak,” gibi emirler yerine “…beni bilecekler,” diyordu. Bir taraftan temel insan güdülerinin bizi adım adım getirdiği “bilmek” arzusu içimizde bir meşaleyi tutuşturmaya başlarken diğer taraftan bu alevi söndürmeye çalışan öğretilmiş “sorgusuz kabullenme” kültürü içsel benliğimizin gelişiminde en karmaşık süreç olmaya devam edecek.
Kişinin içinde bilmeye yönelik bir istek oluşmaya başladıktan sonra artık bu ilerleyişin önünde hiçbir engel duramayacaktır. Çevresinde cereyan eden şeyleri anlamayı istemesinin altında yatan gerçek nedenin, aslında kendi içsel benliğini hareket ettiren güçleri anlamaktan dolayı olduğunu er ya da geç fark edecektir. Bütünüyle kendisini sarmalayan dış dünyayı adım adım çözümlemeye başladıkça, incelediği o dış dünyanın kendi içsel yansımasının aynadan ruhuna akseden bir görüngüden ibaret olduğunu kabul etmesi kolay olmayacağı gibi bunu görmesi, sonrasında anlamlandıramayacağı garip ve karmaşık bir süreçtir. Gerçeklik olarak kabul ettiği o eski duvarda dokunduğu her taş zerresi nokta nokta kendisini kendisine anlatırken bildiğini düşündüğü her şey birer birer anlam değiştirecektir.
Bir önceki anın itici gücü olan şaşkınlık ve bir sonraki anın çekim gücü olan büyük merak, yabancı topraklarda gezinen bu gezgini her daim canlı tutacak. Suyun bir kere akmaya başlaması gibi, yol boyunca biçimden biçime girse de o değişen özünü doğduğu kaynağa geri götürene kadar durmayacak. Gelmesi gerektiği yere geldiğinde ise daha önce görmediği renkleri görmeye, duymadığı sesleri duymaya, koklamadığı kokuları hissetmeye başlarken keşfine vardığı bu yeni dünya, diğer dünyalara uzanan ışık dolu bir merdivene dönüşür.
Ve Nehir Eden Bahçesi’nden akmaya başlamıştır… Eden Bahçesini bulmak ve yeniden kurmak için.